
Şiddet Nedir?


Genel anlamda şiddet sahip olunan güç veya kudretin, yaralanma ve kayıpla sonlanan veya sonlanma olasılığı yüksek bir biçimde bir başka insana, kendine, bir gruba veya bir topluma karşı tehdit yoluyla ya da bizzat uygulanmasıdır.
Aile içinde meydana gelen, cinsiyete dayalı, kadın üzerinde baskı ve üstünlük kurmayı amaçlayan, tehdit, dayatma, kontrol içeren; psikolojik, cinsel, ekonomik, fiziksel zararla sonuçlanan, kadının insan haklarını ihlal eden her türlü eylemdir.
Aile içinde kadına yönelik şiddet, her yaştan, her öğrenim düzeyinden, her gelir düzeyinden, bekâr, boşanmış, evli, her ülkeden kadının gerçeğidir. Tüm dünyada kadınlara kocaları, babaları, erkek kardeşleri ya da sevgilileri tarafından şiddet uygulanmaktadır. Aile içinde kadına uygulanan şiddet, gerek şiddet uygulayan gerek toplum ve kimi zaman da şiddete maruz kalan kadın tarafından meşru kabul edilmektedir. Ayrıca kadınlar yaşadıkları şiddetin sorumlusu olarak görülmekte, şiddetin hak edildiği inancı toplumda yaygın biçimde varlığını sürdürmektedir.
Aile içinde kadına yönelik şiddet en yaygın, buna rağmen en fazla göz ardı edilmiş insan hakkı ihlalidir. Aile içinde kadına yönelik şiddetin, şiddet uygulayan kişinin akıl veya ruh sağlığının bozuk olması, eğitim seviyesinin düşük olması, işsizlik, ekonomik sıkıntılar, stres, gibi bireysel faktörlerden kaynaklandığı görüşü yaygındır. Kimi durumlar için geçerli olsa da bu görüş, dünyadaki yaygınlığına bakıldığında aile içi şiddet olaylarının tümünü açıklayamamaktadır.
Aile içinde kadına yönelik şiddet, bireysel nedenlerden öte daha genel sistemlerle açıklanabilecek bir olgudur. Aile içi şiddet cinsiyet kökenlidir; yani temelini cinsiyetlerin toplumsal hayattaki eksik ve kusurlu yapılanışından alır. Buna göre erkeğin uyguladığı şiddete neden olan, erkeğin kadından daha üstün ve kadın üzerinde baskı kurmasının doğal bir hak olduğuna inanılmasıdır.

Aile İçinde Kadına Uygulanan Şiddeti Ortaya Çıkaran ve Pekiştiren Faktörler
Çok sayıda toplumsal faktör, aile içinde kadına uygulanan şiddeti ortaya çıkarmakta, meşrulaştırmakta ve pekiştirmektedir.
Kültürel Faktörler:
– Kadın ve erkeğe yüklenen roller ve beklentiler
– Erkeğin güçlü, kadının zayıf olduğu inancı
– Erkeğin kadın üzerinde söz hakkı olduğu inancı
– Erkeklerin şiddeti uygulamasının normal olduğu görüşü
– Evlilik gelenekleri (başlık parası, çeyiz)
– Ailenin öze alan olduğu ve bu alanın erkeğin kontrolünde olduğu görüşü
Ekonomik Faktörler:
– Kadının ekonomik olarak erkeğe bağımlı hale getirilmesi
– Kadınların paraya ulaşım sınırlılığı
– Mülkiyet hakları, boşanması sonrası ekonomik haklar vb konularda yasal ayrımcılık
– Çalışma hayatına katılımda yaşanan güçlükler
– Kadınlara eğitimde eşit fırsat tanınmaması
Yasal Faktörler:
– Kadının yasalarda ve uygulamalarda ikincil yasal statüsü
– Boşanma, velayet, mirasa ilişkin yasalar
– Aileiçi şiddet ve tecavüzün yasal tanımlamaları
– Eğitimsizlik
– Polis ve hakimlerin yeterince duyarlı olmaması
Politik Faktörler:
– Yetkili pozisyonlarda, politika, sağlık, medya ve hukukta kadın temsiliyetinin azlığı
– Aile içi şiddetin ciddiye alınmaması
– Ailenin, devletin müdahale alanı içinde yer almadığı görüşü
– Kadınların politik sistem içinde yer alamaması
Kadına Yönelik Şiddetin Çeşitli Görünümleri
Psikolojik Şiddet
– Kadına bağırmak
– Hakaret etmek
– Aşağılamak
– Başka kadınlarla kıyaslamak
– Korkutmak
– Kıskanmak
– Kadının nasıl giyineceğine, nereye gideceğine, kimlerle görüşeceğine karar vermek
– Kadına veya çocuklara zarar vermekle, öldürmekle tehdit etmek
– Diğer insanlarla ilişkilerini sınırlamak
– Kendini geliştirmesine engel olmak
– Yaşadığı şiddetin sorumlusu olarak görmek
– Kültürel farklılıklarını reddetmek, bastırmaya çalışmak veya bu gerekçeyle kötü muamelede bulunmak.
Cinsel Şiddet
– Kadını istemediği yerde, istemediği zamanda ve istemediği biçimde cinsel ilişkiye zorlamak
– Çocuk doğurmaya zorlamak
– Kürtaja zorlamak
– Fuhşa zorlamak
– Cinsel organlarına zarar vermek
– Cinsel özellikleri bakımından başka kadınlarla kıyaslamak
Ekonomik Şiddet
– Kadının çalışmasına izin vermemek
– İstemediği işte zorla çalıştırmak
– Kadının para harcamasının kısıtlamak
– Az para vererek çok şey beklemek
– Aileyi ilgilendiren ekonomik konulardaki kararları kadının fikrini sormadan tek başına almak
– Kadının parasını, şahsi mallarını elinden almak
– Kadının terfi etmesini engelleyecek kısıtlamalar getirmek. (İş gezilerine, toplantılara, kurslara katılmasına engel olmak)
– Kadının iş bulmasını kolaylaştırıcı becerileri geliştirecek etkinlikleri engellemek
– İş yerinde olay yaratmak suretiyle kadının işten atılmasına neden olmak
Fiziksel Şiddet
– İtip kakmak
– Tokatlamak,
– Tartaklamak,
– Tekmelemek,
– Kesici ve vurucu aletlerle ya da yakıcı maddelerle bedene zarar vermek
– Sağlıksız koşullarda yaşamaya mecbur bırakmak
– Sağlık hizmetlerinden yararlanmasına engel olmak suretiyle bedensel zarara uğratmak
Aile İçinde Kadına Yönelik Şiddet: “Özel Alan” Sorunu mudur?
Yapılan birçok araştırma, aile içinde kadına yönelik şiddetin yaygınlığını net bir şekilde ortaya koyarken, toplumsal düzeyde bu şiddet biçimi diğerleri arasında en “görünmez” ve meşrulaştırılmış olanıdır. Bunun temel sebebi, erkeğin ailede ya da sevgililik ilişkisi içerisinde kadına uyguladığı şiddetin, “özel alan”a yani kamusal alanın dışına ait olduğu ve üçüncü kişilerin, kamu kurumlarının ve yasa koyucuların yetki alanının içine girmediği varsayımıdır.
Bir başka deyişle, kadınların aile içinde ya da sevgililik ilişkileri içinde yaşadıkları dayak, yaralanma, tecavüz, tehdit, dayatma, zorlama, baskı, hakaret ve aşağılanma sırf “özel alan”da, yani kişiler arası ilişkilerde yaşandığı için toplumsal bir sorun olarak kabul edilmemektedir. Konunun daha açık olması bakımından evlilik içi cinsel şiddet örneği üzerinden gidelim. Kadına yönelik şiddete dair kayda değer bir duyarlılığın görülmediği ülkelerde dahi bir erkeğin bir kadına tecavüzü yasalar çerçevesinde suç kabul edilmektedir. Hatta birçok hukuksal sistemde tecavüz mağduru kadının evli olması durumunda bu ceza ağırlaştırılmaktadır. Fakat evlilik içi tecavüz, yani kocanın karısıyla onun rızası dışında cinsel ilişki kurması, ancak son yıllarda ceza yasalarına girmiştir.
Yabancı bir erkeğin bir kadına tecavüzünü cezalandırırken, kocanın karısına tecavüzünü ceza konusu yapmayan hukuksal sistemlerin ardında, kadının erkeğin mülkü olduğu ve bir erkek bir kadına tecavüz ettiğinde aslında başka bir erkeğin mülküne ve mülkiyet haklarına saldırıda bulunduğu görüşü vardır. Benzer bir mantık, kadına karşı işlenen cinsel suçların kadının bedenine yönelik değil, topluma yönelik işlenmiş suçlar olarak değerlendirildiği ceza hukuku sistemlerinde de bulunmaktadır. Doğal olarak bu hukuksal ve toplumsal yapılarda, kocanın karısı üzerinde uyguladığı her türlü “fiziksel, cinsel, duygusal ve ekonomik” şiddet, kadın zımni olarak kocasının mülkü kabul edildiği için sorunsallaştırılmadığı gibi cezai bir yaptırıma da maruz kalmamaktadır.
Aynı şekilde yabancı bir erkeğin hiç tanımadığı bir kadına dayak atması ne toplumsal olarak ne de hukuksal anlamda hoş görülmezken, erkeğin kadına ev içerisinde şiddet uygulaması kabul edilebilir görülmektedir. 2003 yılında Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü tarafından tamamlanan Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırmasına göre, araştırmaya dahil edilen kadınların % 39’u kadının yemeği yakması, kocasına karşılık vermesi, parayı lüzumsuz yere harcaması, çocuklarının bakımını ihmal etmesi ve cinsel ilişkiye girmeyi reddetmesi gibi durumlardan en az birinin gerçekleşmesinin, kocanın karısını dövmesi için haklı gerekçe oluşturacağını söylemiştir.
Bu anlamda, dünyada 1970’lerden itibaren, ülkemizde ise son 20 yıldır gelişen kadın hareketinin temel kazanımlarından biri; aile içinde kadına yönelik şiddetin, aile ve karı-koca arasındaki ilişkilere, yani “özel alan”a ait bir sorun değil; kamu sağlığını, insan haklarını ve ceza hukukunu ilgilendiren, bu nedenle de kamusal alanda tanımlanması ve ele alınması gereken bir sorun olduğu görüşünün yaygınlaşmasıdır demek çok yerinde olur. Ülkemizde bu görüş çerçevesinde kadın örgütlerinin sürdürdükleri aile içinde kadına yönelik şiddetle mücadelenin en somut başarılarından biri, hala aksayarak uygulanıyor olsa da 1998 yılında çıkarılan ve şiddet uygulayan erkeğin evden uzaklaştırılmasına olanak sağlayan “4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun”dur.